Hangi Yolu İzleyeceğiz?
YABANCILARINKİ Mİ, BİZİM YILLARDAN BERİ UYGULADIKLARIMIZ MI, DANIŞMANLARINKİ Mİ, YOKSA ?
Yaşam akışı içinde çoğu insanda gözlemleyebildiğimiz (eğer fırsat ve zaman süreci olursa tabii) gelişim / değişim kavramlarının yansımaları, şirketlerin yaşadığı süreçlerde de ortaya çıktığı izlenebilir. “İnsan” olarak alıştığımız durumlar devam etsin isteriz. Çoğunlukla en doğrusunu biz biliriz. Kendi konfor alanımızın zorlanmasını pek de istemeyiz, biz de o konfor alanını geliştirmeye pek uğraşmayız. Zorlandığımız durumlarda, pek de gönüllü olmadan dışardan destek / görüş almak konusuna yöneliriz. Dışardan destek / görüş arayışına girdiğimiz durumlarda da, kendi yolumuzu-hedeflediklerimizi bir tarafa koyabilip, dışarısının her bir şeyi çözümlemesini ya da bize hap (hapı iç hemen geçsin) çözümler sağlamasını bekleriz ve isteriz.
Tabii, tüm insanların yukarıdakilerin aynısını ortaya koyduğunu söylemek olası değildir, aynı şirketlerde olduğu gibi.. Bununla birlikte, sorumluluklarımızı taşımak istemediğimizde ya da zor geldiğinde veya bazı durumlarla yüzleşmek istemediğimizde, genellikle yukardaki ile benzerlikler gösteren davranışların sergilenmesi söz konusudur. Yani, özetleyecek olursak; ben dertliyim, ancak çareyi başkası bulsun ve de durumu çözümlesin. Aslında gözden kaçan ana husus, her bireyin yaşadığı sürecin son derece “öznel” olduğu, genel geçer bazı hususlar gündemde olsa bile ilgili “kişiye” yönelik farklı yaklaşımların geliştirilmesi gerekliliğidir. Aynı zamanda, geleceğe yönelik gelişimi isteyen bireyin kendisine ve yaşadıklarına dair “sorumluluk üstlenmesi”, yani kendi üstüne düşenleri yapmaya gayret göstermesi işin esasıdır.
Buraya kadar bahsettiğimiz “ana mantık” aslında şirketler için de benzerlik gösterir. Vizyon eksikliği olarak nitelendirdiğimiz bir kısım yönetsel tercihler ya da körlükler sonucunda, pek çok şirket belli bir zaman diliminde (hatta oldukça kısa sürelerde) ömrünü tamamlamaktadır. Şirketler de, aynı bireylerde olduğu gibi gelişim süreçlerine ya da fırsatlarına “direnç” gösterebilmekte, bir kişim aksiyonlardan kaçınarak ertelemelerde bulunabilmektedir. Sanırım halk deyimimiz “yumurta kapıya dayandığında” böyle durumlar dikkate alınarak oluşmuştur.
Peki, şirketler olarak (şirket üst yönetimi ya da şirket ortağı konumuyla) neleri hesaba katarsa, yaşanılan sürecin farklılaştırılması / geliştirilmesi mümkün olabilir? Özetlersek;
§ Şu anda içinde bulunduğum durum hangi unsurlardan oluşuyor? (bir anlamda “gerçeklik” ile yüzleşmek.)
§ Bu durumu farklılaştırmam için neler yapmam gerekiyor? (sorumlulukları üstlenmek)
§ Elimdeki kaynaklar nelerdir? Bu kaynakları nasıl daha aktif kullanabilirim? Farkına varmadığım gizil kaynaklarım nelerdir? (harekete geçmek – değerlendirme yapmak)
§ Bana önerilen görüşler ya da çalışmaların, şirketin / benim hedeflediğim yol ile uygunluk durumu nedir? (gözden geçirmek)
§ Yürütülecek çalışmalar için, benim ve ekibimin üstüne düşmesi olası hususlar nelerdir? (dışarıda değil kendimde yapmam gerekenler)
§ Gündeme gelen / gelecek yol haritasını yürütecek bir insan kaynaklarına sahip miyim / dış ekip ile işbirliği yürütebilir miyim? (dışsal destek)
Anlaşılacağı üzere, aslında “hap çözümler” pek de olası değil. “Terzi usulü” durumlarla karşılaşılabilir. İşin belki de püf noktası, rejim uygulamalarında olduğu gibi, kendi metabolizmamıza uygun olan “menüyü” hesaba katmak. Ve de aynı rejimde olduğu gibi “uygulama sürekliliği” göstermek.