Algı, Düşünce, Davranış Üçgeni
Algının en basit ve kişiye göre değişmeyen hali 5 duyu ile gerçekleşen halidir.
Bu öğrenilen birşey değildir ve eğer bir organ engeli yoksa kişi istemese de gerçekleşir.
Ancak psikolojik açıdan algılar söz konusu olduğunda iş karmaşık bir hal alır ve içinden çıkmak zorlaşır.
Eğer davranışlarımız bir sonuç ise bu sonuçtan algılarımızı sorumlu tutabilir miyiz ?
Tıpkı bir manzaraya farklı açılardan, önünden, arkasından baktığımız zaman farklı şeyler görüldüğü gibi ,her insanın da aynı olaya tepkisi nereden baktığına ve o anki ruh haline bağlı olarak değişir.Bu durumda ne kadar insan varsa o kadar çok bakış açısı ve algılama biçimi vardır diyebiliriz.
Bunu belirleyen de, o kişiye ya da olaya dair inançlarımız, duygu ve düşüncelerimiz ve yüklediğimiz anlamlardır. Herbirimizin kişisel geçmişimizden getirdiğimiz yani tecrübelerimizle belirlediğimiz duygularımız ve yargılarımız var. Bu da anlık algılarımızı önemli ölçüde belirler. Mesela üzerimizde kredisi yüksek sevilen ,sayılan birinin bir davranışı hoşgörüyle karşılanırken başka birinin benzer davranışı kızgınlıkla karşılanabilir. Algılar bu kadar kişiye özel olunca, herkes bu kadar kendi penceresinden bakınca yanlış anlaşılmalar ,kırgınlıklar, kızgınlıklar da kaçınılmaz olur . Aslında şu moda söylenişiyle ‘ elektrik almak ‘ kendi dağarcığımğızda biriktirdiğimiz yargıların çağrışımından başka birşey değil belki de . Bir insanı görürüz fazla değil daha ilk 90 saniyede hakkında bir karar veririz .Kanımız kaynar ya da hiç hoşlanmayız. Buna da ilk intiba deriz. .Eğer yeni tanıştığımız kişi eskiden tanıdığımız ve bizde hoş duygular uyandıran birilerinin özelliklerinden birkaçını taşıyorsa bu çağrışım o kişiye de hoş bakmamızı sağlar. Zaman geçince bazen yanıldığımızı ama çoğunlukla da haklı çıktığımızı görürüz . Çünkü artık ‘ insan sarrafı ‘ ünvanını taşıyacak kadar yaşantı biriktirmiş ve sezgilerimizin yordamına güvenmeyi öğrenmişizdir.