Şirketler: Değişme mi? Gelişme mi? Yoksa İkisi de mi?

“Fani” kullar olarak, hiç hoşlanmadığımız kelimelerin başında sanırım “değişim” kelimesi gelir.. Her şeyimizle kendimizden memnun olduğumuzdan ya da belki de yeni duruma uyumlanmaya yönelik çabaları göstermek istememekten dolayı, sevmeyiz bu “durumu”.. Peki şirketler ya da şirketler yönetiminde bu durum çok mu farklı acaba? Eh “bileşik kaplar” sistematiğini hatırlarsak, şirketleri kuran / geliştiren / yöneten de biz “fani” insanlarız.. Anlayacağınız “değişim” kelimesi şirket yönetimlerini de ürkütür.

Öte yandan “Doğa” ya baksak, ya da daha çok “hakikaten baksak” (yani bakar kör olmasak) tahminen bir şeyin farkına varacağız. Yaşamda hemen her şey an be an değişmektedir. Bu doğumdan ölüme kadar devam döngümüzde, her “an” yaşadığımız bir şeydir. Hiç bir zaman “aynı suyla yıkanmak mümkün değildir” aslında.. Yani, bir bakıma yaşamın kendi akışına “ters” bir duruma kendimizi sokmaya pek bir gönüllüyüzdür.. Özellikle “değişim” kelimesine “öcü” gibi yaklaştığımız zamanlarda.. İstanbul Boğazında, akıntının göbeğinde akıntıya karşı yüzerek Karadeniz’e ulaşmaya çalışmak ile benzer bir durum var denilebilir.

Aslında paradoks; değişim ve gelişim “temalarının” bir arada değerlendirilmesinde bulunuyor.. Bir yandan konuları / işleri / hayat standartlarımızı / şirket büyüklüğümüzü / servetimizi / kendimize kalan zamanı “geliştirmek” isteriz.. Bu bir başka deyişle; “daha öncesinde bulunan durumdan daha farklı bir aşamaya ulaşma” arzusudur.. Yani daha öncesinden “farklı” olmak istiyoruz, buna da bir şekilde “gelişme” diyoruz.. İyi de bunu yapabilmek için “değişmek” ya da bir şeyleri daha “değişik” yapmamız gerekliliğini de bir türlü benimseyemiyoruz.. Sanırım bunun kökeninde, hem ailemiz içinde yaşadığımız unsurların payı olduğu kadar, “fani” yani “insan” olmanın doğal bir tarafı yer almaktadır.. Anlayacağınız “fani” özelliklerimizi de kabul ederek, “göreceli yeni” bir baş etme stratejisi geliştirmemiz önemli olmaktadır. Bir yandan “olumlu” olarak adlandırdığımız ya da anlamlandırdığımız bir şeyleri isterken, öte yandan “olumsuz” olarak nitelediğimiz bir “temayı” da hayatımızın içine sokmak zorundayız.. Belki de bu aşamada konuya “bütüncül” açıdan bakmak faydalı olabilir.. “Gelişme” yolunda “değişim” kaçınılmazdır.. Önemli olan “gelişme” yi nasıl anlamlandırdığımızdadır.

“Ekonomi” açısından “iş yaşamına” baktığımızda, şirketler için “değişim” kaçınılmazdır aslında.. Önemli olan “gelişim” odaklı “değişimin” peşine, başkaları / başka unsurlar zorlamadan peşine düşerek, yaşam döngüsü içinde üzerimize düşenleri hakkıyla yerine getirebilmektir. Bunun içinde;

– “Değişim” olgusunun “insani” doğallığını kabul etmek,

– Şirketimize / kendimize “dışarıdan” bir gözle bakabilmeyi, yani ara sıra kendimize gözlemci olabilmeyi başarabilmek,

– “Farkına varabilmek” için, sadece “bakmak” değil “görmeyi” de başarmak.. Bunun için “durum tespiti” yapabilmek

– Bu aşamaya kadar olan hususlar için, gerektiğinde “dış” unsurlardan faydalanmak,

– Gelişim” için bıraktığımız hususların yasını tutarak, yolunuza devam etmek,

– Gelişim odaklı uygulamanın takipçisi olmak.

Yazıldığı ya da söylendiği kadar kolay olmayabilir.. Bununla beraber “korkularımızın” bizi esir almamasına ve de her yolculuğun “bir küçük adım” ile başladığını hatırlamaya ne dersiniz?

YAZAR

Danışman – Şeref Akkaş

TARİH

05 Şubat 2015
Related Projects