Şişmanım Mutlu muyum?
Dünyada ve ülkemizde şişmanlığın ne kadar yaygın bir sorun olduğu bir gerçek. Bu nedenle yazılı ve görsel medya aracılığı ile yeni bir beslenme düzeninden ve buna bağlı olarak yeni diyet programlarından söz ediliyor sürekli. Bir yandan mucize listeler uçuşurken diğer yanda aynı hızda yanlışlığı kanıtlanan sakıncaları sıralanan diyetler uçuşuyor etrafımızda.
Bu yola baş koymuş zayıflamaya niyet etmiş birçok kişinin klasör dolusu diyeti var. Tam da, işte bu benim için en uygunu diye düşündüğümüz bir beslenme programı kısa süre sonra sakınca ve zararları ortaya atılan geçersiz bir listeye dönüşüyor.
Bu noktada en çok göz ardı edilen, konunun psikolojik temelleri, çünkü herkesin kendince kilo alma nedenleri ve kendine özel bir şişmanlama tarihi var. Başka bir deyişle yeme davranış bozukluğuna yol açan farklı kişisel hikayeler var.
Her şeyden önce kilo problemleri ile psikolojinin bu kadar iç içe ele alınması hiç boşuna değil. Çünkü ilk çocukluk döneminden beri, yeme davranışı hep ilgi, sevgi, ödül ve ceza gibi durumlar ile ilişkilendirildi ve ifade edildi. Bu nedenledir ki bizlerde sinirlenince, kendimizi yalnız hissedince, kaygılanınca veya suçluluk duyduğumuzda hatta mutlu olduğumuzda aklımıza ilk gelen yemek olur. Bizi hayatta tutan en temel eylemlerden biri olan yemek yeme davranışındaki sorunlarla baş etmenin zor olması ve bir sürü karmaşık çaba gerektirmesi bu nedenledir.
Kilo vermek isteyen bireylere bu duruma yol açan fizyolojik nedenlerin saptanıp uygun beslenme programı verildikten sonra şişmanlığın psikolojik boyutları da ele alınmalıdır. Bunun ihmal edilmesi diyet ve tedavilerden istenilen sonucun alınamamasına, yani başarısızlığa neden olur.
Çoğunlukla şişmanlık hikayelerinin arkasında kişinin belli bir dönemde yaşadığı stres, üzüntü, depresyon gibi duygusal süreçlerin yattığı biliniyor. Böyle zor dönemlerde kişiler oluşan boşlukları gidermek, olumsuz duygularıyla baş etmek amacıyla çok yemeğe başlıyorlar. Tabi böyle durumlarda tercih edilen besinler mutluluk ve haz veren, o sıkıntılı anı çekilir kılan ve çabucak yenilip tüketilen yüksek kalorili besinler oluyor.
Çoğunlukla bir süre sonra kişiler gelen kilolar nedeniyle görüntülerinden memnun olmayan üstelik sağlıklarını kaybetme tehdidi ile karşı karşıya kalan mutsuz bireylere dönüşüyorlar. İşte tam bu kısır döngünün içindeyken alınacak psikolojik destek büyük önem kazanıyor.
Ancak terapi sürecinin başlaması için, her sorunda olduğu gibi öncelikle bireyin farkındalık kazanması, kilosunun bir sorun olduğunu kabul etmesi ve değişim için kendisini hazır hissetmesi çok önemli. Çünkü diyet yapmaya kara vermek bir “hazır oluş” halidir. Kişi bu kararı daha önce birkaç kez belki de daha fazla vermiş ve başarısız sonuçlar almış olabilir. Bu durum motivasyonu düşüren başlıca neden olabilir. Bir de diyet yapmaya, çevre baskısı ile tam karar verip hazır olmadan girişildiyse, bu sürecin yönetimi iyice güçleşir.
· Terapi sürecinde ilk adım, kişiyi sabote eden, tuzağa düşüren ve duygusal açlığa iten durumların doğru saptanmasıdır.
· İkinci adım olarak, bireyin kendine ilişkin verdiği yanlış kararlar ve buna bağlı inançların, olumsuz iç mesajların ele alınması, daha işlevsel ve doğru mesajlarla değiştirilmesi,
· Üçüncü adımda ise sonuca ulaştıracak doğru davranışlara birlikte karar verilmesi yer alır.
Verilen kararların kalıcı doğru davranışlara dönüşmesinden sonra amaca ulaşmak kolaylaşıyor.
Sağlıklı kilonuzda mutlu olmanız dileğiyle.
YAZAR
Psikolog – Sevtap Çakmakçı
TARİH
17 Mayıs 2015