Yılların Etkisi ve Kuşaklar Arası Geçiş
Yılların Etkisi ve Kuşaklar Arası Geçiş
İnsan denen beşeri varlığın fıtratında yer alan en temel hususlardan biri güven duygusu ya da güven duygusunu hissetmek galiba. Tabii bunu değişik şekillerde masanın üstüne koymak mümkün. Mesela çocukluk dönemlerinin ilk aşamalarında, henüz yürümeye başlarken kendi ayaklarının üstünde durma çabasını (bu aynı zamanda yeni ufuklara açılmak anlamına da geliyor) gösterirken, aynı zamanda da düşme olasılığına yönelik olarak da güvenli bir liman arayışı. Ya da güvendiği birilerini aramak.. Sanırım, yeni ufuklara yelken açma aşamasına geldiğimiz bir dolu durumda hangi yaş kuşağında olursak olalım, biraz önce bahsettiğimiz ritüel biraz farklılaşmış olsa da karşımıza gelmekte ya da zihnimizde belirmektedir. Bu arada, az önce bahsettiğimiz “sahne” nin, yani henüz “tay tay” yapan çocuğun bulunduğu sahnenin aslında 2 farklı penceresi olduğunu ifade etmedik.. Bu, bir taraftan bireyleşmenin çok erken evrelerindeki çocuğun penceresi ile bu çocuğun dünyaya gelmesine vesile olan anne-babanın penceresidir. Diğer bir deyişle, paranın yazı-turası kadar hem bir birinden ayrı hem de birleşik iki farklı pencere söz konusudur. Bu doğal farklılık, yaşamın değişik anlarında bizlere sürekli gülümseyerek bakar gibidir.
“Aile Şirketleri” diye nitelenen durumlarda genelde rastlanan, aynı aile üyeleri tarafından oluşturulan yapı gündemdedir. Şirketin kuruluşunu, gelişimini gerçekleştirmiş bir öncü yer alır genellikle. Aslında benzeri durum, kurumsal olarak tanımlanan yapılar ve şirket bölümleri için de geçerlidir.. Yani, ilgili yerde belirli bir gelişimi sağlamış bir kişi daha önde bulunabilir. Mesele ise, belirli bir gelişim sürecini takiben özellikle de yıllar geçtikten sonra ortaya çıkar. Herhangi bir yönetsel değişiklik söz konusu olduğunda, ya da bir anlamda kuşaklar arası geçiş gündeme geldiğinde sancılı süreçler yaşanabilmektedir. Peki bu sancıların kaynağında neler olabilir? Biraz beyim cimnastiği yapalım.
Daha genç ya da göreceli daha az deneyimli taraf, bir şeyleri yapabileceğini göstermeye çalışır. Bu aynı zamanda bir açıdan kendine olan güvenini de ortaya koymaktır (her ne kadar için için endişeler taşısa da). Yaşanılan süreç, bir bakıma kendi başına ayakta durma çabalarının çok gelişkin bir yansımasıdır. Öte yandan, yaşam tecrübesi ve yaşanılan yıllar açısından daha önde olan taraf için başka başka dinamikler devrededir. Güven konusunu bir bakıma iki taraflı çalıştırmak durumundadır. Hem kendinden sonra gelene güven duymak ve ayrıca bunu hissettirmek, hem de kendi benliğine-varoluşuna güven duymak. Konu “iş” olduğunda bunların kendiliğinden oluşmasını beklemek işin doğasına aykırıdır. Dolayısıyla; işler açısından bazı durumların tanımlanması, düzenlenmesi, önceden hazırlıkların yapılması, alıştırma süreçlerinin kademelerle geliştirilmesi, gerektiğinde başkalarının deneyimlerinden ve hizmetlerinden faydalanılması gibi başlıkları hesaba katmamızda fayda vardır.. Peki bunlar tek başına yeterli midir? Maalesef ki buna yanıt “hayır” dır. Daha önce bahsettiğimiz “hem de kendi benliğine-varoluşuna güven duymak” var ya? Bunun yansımaları gündeme gelecektir. Buradaki en temel kavramlardan biri de, bir şeylere / insanlara yapışmamayı ya da “bırakabilmeyi” hatırlamak ve uygulamaktır.
YAZAR
Danışman – Şeref Akkaş
TARİH
1 Şubat 2015